DÜNDEN
BU GÜNE BİOS’UN KULLANIMI
BIOS, 1981 yılında çıkan IBM’in ilk kişisel bilgisayarının temel bir
parçasıydı. IBM PC ile uyumlu sistem üretmek isteyen şirketler, sistemlerini
BIOS uyumlu şekilde üretmek zorundaydı. En azından aynı düzeydeki sistem
hizmetlerini yazılıma aktarmak gerekiyordu. Ancak bu şekilde PC için üretilmiş
yazılımlar sorunsuz çalışıyordu.
İlk bilgisayar şirketleri BIOS’u tersine mühendislikle kendileri oluşturmak
zorunda kaldı ve uyumluluk konusunda sorunlar yaşadı. Ancak birkaç yıl içinde
Phoenix isimle firmware firması kararlı ve doğru şekilde tersine mühendisliğin
kullanılabileceği BIOS’u geliştirdi, sonra da bunu üçüncü parti şirketlere
lisansladı. Böylelikle PC üretimi de hızlanmaya başladı.
1980’li
yılların ortalarında kullanılan IBM PC/AT, MBlairMartin, CC BY-SA 4.0
IBM bilgisayarların BIOS’u Intel x86 işlemcilerle birlikte çalışmak üzere
tasarlanmıştı ve işlemcinin 16-bit modunu kullanarak çalışıyordu. Bunu da bir
çevirici dil kullanılarak yazılmış bir firmware sağlıyordu.
Yıllar içinde BIOS’un görevi daha önemsiz hale geldi. 16-bit modunun
kullanımı BIOS işlevlerinin çok yavaş çalışmasına neden oluyordu. 1990’lı
yıllarda PC işletim sistemleri 386 ile birlikte tanıtılan 32-bit korumalı
modunu kullanmaya başladı.
İşletim sistemleri ayrıca donanıma erişmek için BIOS’un sistem servisleri
yerine kendi 32-bit sürücülerini kullanmaya başladı. Böylelikle BIOS sadece
sistemin ilk başlangıcı için kullanılmaya başlandı ve geri kalan her şey
işletim sistemi tarafından yapıldı.
Intel 2000’lerin başlarında kendi Itanium IA64 işlemcilerini geliştirdiği
ve tanıttığı sırada, yeni bir firmware ihtiyacı ortaya çıktı. Intel, x86 dışı
başka bir firmware’i satın almak ya da geliştirmek yerine, IA64 cihazları için
EFI (Extensible Firmware Interface) arabirimini geliştirdi.
x86 makinelerdeyse BIOS, 2000’li yıllarda dahi kullanıldı. Zamanla düşük
performans, sınırlı işlevsellik ve düşük sürdürülebilirlik yüzünden Intel
ve bilgisayar endüstrisi farklı bir arayışa girdi. EFI, 32-bit ve 64-bit x86
sistemleri ve birçok ARM sistemi destekleyecek şekilde geliştirildi ve şu anki
UEFI ismini aldı.
PC işletim sistemleri 2007 yılında bu değişime ayak uydurmaya başladı. İlk
olarak Windows Vista Service Pack 1 64-bit x86 sürümü UEFI üzerinden boot
edilme yeteneğine kavuştu. Intel’in 2011 yılında tanıtılan Sandy Bridge serisi
işlemcileriyle birlikte bilgisayar donanımları da UEFI’ye geçişe başladı.
Günümüzdeyse tüm x86 sistemler BIOS yerine UEFI ile birlikte tedarik ediliyor.
Donanım üreticileri geçişlerde yavaş olsa da UEFI’nin kolay
geliştirilebilirlik avantajlarından faydalanmaya başladı. Microsoft’un ürettiği
bazı Surface modellerinde doğrudan firmware aracılığıyla, sadece Internet
bağlantısıyla işletim sistemini yüklemek ve kurtarmak mümkün. BIOS ile böyle
bir şeyin olması mümkün değildi. Ayrıca UEFI sistemler, BIOS sistemlere göre
çok daha hızlı açılır.
Tüm yeni donanımlar ve işletim sistemleri UEFI ile doğal olarak çalışsa da,
eski işletim sistemleri (DOS, Windows 7’den eski işletim sistemlerinin 32-bit
sürümleri, Windows Vista’dan eski işletim sistemlerinin 64-bit sürümleri) halen
kullanılıyor. Ayrıca bazı donanımlar BIOS ile birlikte çalışacak şekilde
tasarlanmış. Eski BIOS, Option ROM olarak adlandırılan bir genişletme sistemine
sahipti. Disk kontrolcüleri BIOS’un sistem servisleri kullanılarak
tanıtılabiliyor ve programlanabiliyordu. Option ROM’lar da BIOS gibi 16-bit’lik
x86 kodunda yazılıyordu.
İlk nesil UEFI firmware’i BIOS uyumlu programlama arayüzü sunacak şekilde
yazılmıştı. Böylelikle BIOS’a ihtiyaç duyan donanım ve yazılımlarla uyumluluk
sağlandı. Daha sonra UEFI firmware’i UEFI’ye özel arayüz sunmaya başladı. Eski
işletim sistemlerinin boot edilebilmesi ve eski donanımların çalışabilmesi için
Compatibility Support Module (CSM) adıyla BIOS uyumlu bir mod geliştirildi. CSM
ile birlikte modern sistemler de eski yazılımları ve eski donanımları boot
edebiliyor. CSM açık değilken de UEFI uyumlu donanım ve yazılımlar çalışmaya
devam ediyor.
Günümüzde üretilen çoğu bilgisayar CSM modu kapalı şekilde kullanıcılara
teslim ediliyor. Genellikle bu mod etkinleştirilebilecek şekilde ayarlarda
bulunuyor. Ancak sistem toplayıcıları için üretilen birçok anakart CSM aktif
şekilde geliyor. Bunun en büyük sebebi Secure Boot ve Windows logosunu
kullanabilmek için Microsoft’un zorunlu kıldığı donanım gereksinimleri.
Secure Boot, disk üzerindeki işletim sistemini zararlı yazılımlara karşı
korur ve sadece CSM devre dışıyken çalışır. Çoğu OEM bilgisayar Windows
logosuyla tedarik edildiği için CSM devre dışı modda gelir. Bilgisayar
toplayanlar ise genellikle bu ayarla ilgilenmez. Bu yüzden de ayrı satılan
anakartlar genellikle daha az güvenli, ancak daha uyumlu CSM moduyla birlikte
piyasaya sürülür.
Intel ise CSM’yi tamamen ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Böylelikle donanımlar
daha basit şekilde üretilebilecek ve hem CSM modu açıkken, hem de kapalıyken
çalışacak şekilde geliştirilmesi gerekmeyecek. Yeni nesil donanımların eski
yazılımlarla kullanılmasını sağlayacak Option ROM’lara gerek kalmayacak. Eski
yazılımlar ise sanal makinelerde ya da eski sistemleri taklit eden diğer
şekillerde çalıştırılacak.
CSM’nin ortadan kaldırılmasıyla birlikte Intel diğer eski teknolojileri de
tarihe gömecek. En yeni ve en iyi Intel işlemcileri bile tarihi 16-bit işlemci
modlarına sahip. BIOS ve CSM gereksinimlerinin ortadan kalkmasıyla birlikte,
eski işlemci modları da ortadan kalkacak. Intel 2020 yılı itibariyle bu geçişi
tamamlamayı planlıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder